For my academic writings, please consult:
http://works.bepress.com/mehmetozkan/

August 27, 2009

Doğu Türkistan için yeni dil şart

MEHMET ÖZKAN
Yeni Safak, 22 Temmuz 2009
http://yenisafak.com.tr/Yorum/?t=22.07.2009&i=200160

Doğu Türkistan üzerine yeni bir söylem üretmenin zamanıdır. İslam dunyasının Doğu Türkistan üzerine ciddi bir söylemi hiç olmadı. 'Çin zulmü' gibi tanımlamlar ve söylemler aslında sorunun çözümünün önündeki en büyük engeldi.

Son günlerde yaşanan Şincan olaylarının da açıkça gösterdiği gibi Doğu Türkistan sorununu anlamak herseyden önce Çin'i ve Çin stratejisini anlamaktan geciyor. Ancak şu bir gerçek ki ne Türkiye'de ne de İslam dünyasında gerçek anlamda Çin'i anlayan fazla kişi ve kurum yok. Bunun sonucu olarak Doğu Türkistan üzerine yapılan yorum ve degerlendirmelerin işin özüne dokunmadıklarını kabul etmek gerek. Şunu da eklemek lazım ki aynı ilgisizlik Batı'da da var. Var olan, gerçekçi bir siyasete dönüştürülemeyen duygusal bir Doğu Türkistan ilgisidir. Gerçekçi bir Doğu Turkistan stratejisi için soruna en az üç temel noktadan yaklaşmak ve son gelişmeleri bu çercevede değerlendirmek gerekmektedir.

ŞİNCAN'DAN ALINACAK ÜÇ DERS

Şincan şehrinde yasanan katliamın bize öğrettigi birinci nokta, Çin'in önceki yıllarda yaşanan Tibet tecrübesinden son derece önemli dersler çıkardığı ve tamamıyla farklı bir siyaset izlediğidir. Tibet olayları sırasında bölgeye hiçbir gazetecinin girişine izin vermeyen Çin yönetimi, Doğu Türkistan'daki olayları görmek isteyen gazetecileri bölgeye götürmekle kalmamış, olayların yaşandığı yerleri bizzat gezdirmiştir. Bununla beraber, gazetecilerin haber yapmak üzere bölgedeki istedikleri gibi hareket etmelerine izin vermiştir. Bu, Çin tarihinde bir ilk olarak görülmelidir. Ama Çin'in neden böyle bir strateji izlediği sorusu hâlâ yanıt bulmuş değildir. En mantıklı görünen açıklama, Çin'in Tibet tecrübesinden sonra temel olarak sahip oldugu üç ana soruna (Tayvan, Tibet ve Doğu Türkistan) yönelik olarak yeni bir söylem oluşturma niyetidir.

Doğu Türkistan örneğinde bu söylem, yaşanan son çatışmları iki ırk arasındaki basit iç çatışmalar olarak gösterip, Uygurların bağımsızlık söylemlerini yok etmeyi amaçlamaktadır. Bölgenin dış basına kapatılıp izole edilmesi tarih boyunca Çin'e zaman kazandırdıysa da aslında sorunun özüne yönelik hiçbir çözüm getirmemiştir. Çin yönetimi bu durumun farkına varmış gözükmektedir. Çin zihniyeti ve stratejisi açısından bu durum, kendi sorunlarına yönelik olarak insiyatif almaya başladığının bir işareti olarak görülebilir.

DOĞU TÜRKİSTAN'A GİTME VAKTİ

İkinci olarak belirtilmesi gereken nokta, Çin ilk defa bir iç sorununa dış müdahale yani basının müdahil olmasına izin vermesi; en basitiyle Çin'in uluslararası alana açılmasının doğal bir sonucu olarak gelişmekte olan sistemdeki gevşekliği göstermektedir. Bu durum özellikle İslam dünyasında yaygınlık kazanmış Doğu Türkistan'da iş yapılmaz çünkü, Çin diktatörlüğü cezalandırır fikrini yıkmalıdır. İslam dünyasının asıl Doğu Türkistan testi yeni başlamaktadır. Tam da pandoranın kutusunun açıldığı şu dönemde, sivil toplum örgütleriyle, gazeticeleriyle, işadamlarıyla ve uluslararası kamuoyu oluşturma kanallarıyla yeni bir Doğu Türkistan stratejisi geliştirmek gerekmektedir. Türkiye'nin yaşanan olayları Birleşmiş Milletler ve İslam Konferansı Örgütü üzerinden uluslararası alana taşıma niyeti ve çabası bu noktada önemli bir adım olarak görülmelidir.

YENİ BİR DİLİN ZORUNLULUĞU

Üçüncü olarak vurgulanması gereken nokta yeni bir strateji için yeni bir söylemin aciliyetidir. Şunu belirtmek gerekir ki, İslam dünyasının Doğu Türkistan üzerine ciddi bir söylemi hiç olmadı. 'Çin zulmü' olarak basitçe ifade edilen ve olayı etraflıca araştırma ve değerlendirmek yerine ucuz söylemler üzerinde oluşturulan duygusal söylemle aslında sorunun çözümünün önündeki en büyük engeldi. Yıllardır Avrupa ve Türkiye'deki Doğu Türkistan diasporasının da bu tür söylemlerden nemalanarak olaya hiçbir zaman gerçekçi yaklaşmadığı burada özellikle vurgulanmalıdır.

Bu konuda atılması gereken en önemli nokta bizlerle Doğu Türkistan sorunu arasında Uygur diasporası aracılığıyla oluşturulmuş olan suni bağı yıkarak, sorun ile doğrudan ilişkiye girmek gerekliliğidir. Aynı durum Çin için de geçerlidir. Bunun doğal bir sonucu olarak belki de Doğu Türkistan diasporasının oluşturamadığı söylemin oluşturulmasının önü açılabilir.

Sonuç olarak Doğu Türkistanda yaşayan Müslümanların yıllardır çektiği sıkıntıya bir son vermek için son yaşanan acı gelişmeleri bir fırsat olarak değerlendirmek ve konunun uluslararası gündeme geldiği şu dönemi iyi değerlendirip, çözüm için kalıcı adımlar atmak gerekmektedir.

* Sevilla Üniversitesi (İspanya) Doktora Öğrencisi