For my academic writings, please consult:
http://works.bepress.com/mehmetozkan/

March 25, 2009

NASIL BİR DOĞU TÜRKİSTAN STRATEJISI?

What Kind of Strategy for Eastern Turkistan (XinJiang)?

Mehmet OZKAN

Perspektif, Nisan/April 2009

Doğu Türkistan meselesi belki de İslam dünyasında duygusallığın yüksek fakat gerçekliğinin son derece az olduğu ve bu sebeple de ‘gerçek’ anlamda ihmal edilen nadir sorunlardan birisidir. Batı’da bile Doğu Türkistan üzerine çalışan, okuyan ve yazan çok az kişinin olduğu düşünüldüğünde, bu durumun konunun entelektüel düzeyde bile incelenmeye değer görülmediğinin küçük bir yansıması olarak görülmelidir. Doğu Türkistan diasporasının bir çok Avrupa ülkesinde ve Türkiye'de örgütlenmiş olmasına rağmen konu üzerinde neden izah edici, söz söyleyici ve hatta belirleyici bir söylem üretemedikleri sorusu önümüzde cevap verilmesi gereken hayati bir soru olarak durmakla beraber, bu yazıda temel olarak Doğu Türkistan meselesini siyasi ve stratejik bir konsepte yerleştirerek bir bakış açısı yakalanmaya çalışılacaktır.

Doğu Türkistan Sincan şehri başkent olmak üzere Çin'in kuzey-batısında buluna ve yaklaşık 20 milyon Müslüman’ın yasadığı tahmin edilen bölgenin adıdır. Bölgede son yıllarda Çin`in uyguladığı Çinlileştirme politikaları sonucu bölgeye birçok Çinli yerleştirilmiş ve Çin demografik olarak bölgenin bağımsızlık ihtimalini düşürmek için özellikle bölgeye gidecek Çinlilere karsı bir ‘pozitif ayrımcılık’ politikası izlemektedir. Ayni şekilde bölgede yasayan Müslüman-Uygur Türklerine karsı hem bir ‘negatif ayrımcılık’ politikası uygulamakta hem de başka şehirlere göç etmek isteyenlere de zimmî olarak izin vermektedir. Doğu Türkistan bölgesi, siyasi örgütlenmenin yasak olduğu, özgürlüklerin hemen hemen her anlamda sınırlandığı ve en önemlisi ekonomik olarak yasam şartlarının her gecen gün kötüleştiği bir geleceğe sürüklenmektedir. Doğu Türkistan, eğitim seviyesinin düşüklüğü ve her gecen gün yaşanan ‘beyin göçü’ sayesinde geleceği belirsiz ve hatta asimilasyon sureciyle karsı karsıyadır. Ana hatlarıyla bu şekilde özetlenebilecek Doğu Türkistan meselesini güncel siyasi kontekste oturmak hem bölgeyi daha iyi anlamak hem de geleceği üzerine düşünmek için en temel yol olarak görülmektedir. Her meselede olduğu gibi Doğu Türkistan konusu küresel, bölgesel ve Çin'in iç işleri acısından ele alınması gerekmektedir.

Küresel anlamda Doğu Türkistan meselesine herhangi bir ilginin olmadığı yukarıda belirtilmişti, fakat sorunun geleceği acısından daha da vahim olanı bölgede bir sorun yokmuş gibi davranılmasıdır. Akademik ilgisizliğin yanında siyasi ve ekonomik ilgisizliğinde her gecen gün derinleşmesi Doğu Türkistan`in geleceğini bir nevi Çin'in eline bırakmaktan başka bir şey değildir. Küresel anlamda ilgisizliğin kuskusuz en temel sebebi herhangi bir uluslararası kurum, kuruluş ya da devletin Çin'i karsısına almak istememesidir. Özellikle küresel olarak ekonomik anlamda etkisini her geçen gün arttıran Çin, birçok devlet tarafından potansiyel yatırımcı ve projelere destekçi olarak görülmektedir. Konunun bir diğer boyutu ise meseleye son yıllarda artan söylem olan ‘terörizm’ üzerinden yaklaşılmasıdır. Amerika ve Avrupa’nın bile konuyu bir insani hakları meselesi olarak değil fakat küçük bir iç terörizm meselesi olarak görmesi 11 Eylül sonrasi (t)üretilen söylemin Doğu Türkistan üzerindeki tipik bir yansımasıdır. Küresel anlamda Doğu Türkistan meselesiyle ilgilenmek, hangi açıdan bakılırsa bakılsın, doğrudan Çin'le ilgilenmek ve hatta onu karsısına almaktır. Hem İslam dünyasındaki hem de batıdaki karar alma merkezlerindeki ilgisizliğin temel sebebi Çin`in önlenemeyen yükselişi mitine karsı beslenen ‘korku’ ve biraz da bilgisizlikten kaynaklanmaktadır.

Bölgesel acıdan konuya yaklaşıldığında olayın iki temel boyutu vardır: adlandırma ve Çin zihniyeti. Bölgenin ‘Doğu Türkistan’ olarak adlandırılması ister istemez ‘Bati Türkistan’ neresi sorusunu gündeme getirecek ve ‘Bati Türkistan’ın bağımsız olduğu günümüzde ‘Doğu Türkistan’ın da bağımsız olmasının normal ve doğal görüldüğü bir zihni zaruriyete yol açmaktadır. Özellikle bölgede yasayan ve de diasporada bulunan Uygurların bu adlandırmada ısrar etmeleri, doğruluğu ve yanlışlığı bir tarafa, ciddi şekilde Uygur nesillerinin zihni inşasında önemli rol oynamaktadır. Bu zihni/psikolojik altyapıyla büyüyen nesillerin bağımsızlık taleplerini her geçen gün daha güçlü dillendirmeleri, ‘bağımsızlık’ harici çözüm yollarını tıkamaktadır. Ayni şekilde Çin zihniyetinin olaya yaklaşımı da bölgede Çin egemenliği haricinde bir çözüm yolunu taa en başından tıkamaktadır. Çin zihniyeti ve isimlendirmesinde bölgenin adi Xin Jiang 新疆 yani ‘yeni sınırbölgesi/alanı’dır. Özellikle yeni vurgusu, korunmasi, muhafaza edilmesi ve hatta özel ilgi gösterilmesi gereken bir yer anlamında kullanılmakta ve Çin zihniyeti için burası son derece önemli görülmektedir. Dolayısıyla bu şekilde bir zinhi yaklaşımın bölgede yükselen bağımsızlık taleplerine karşı sert ve son derece acımasız davranması beklenilen bir durumdur.

Doğu Türkistan meselesinin Çin'in iç siyaseti acısından analizi bölgenin geleceği için önemlidir. Çin son yıllarda her yıl yaklaşık %12 civarında bir büyüme ile dünyanın en hızlı büyüyen ekonomisi konumundadır. Çin`in her geçen gün dünya sistemine entegre olduğu günümüzde Çin'i Çin Komünist Partisinin mi yoksa uluslararası sistemin mi yönetti aslında temel bir sorudur. Çin küresel açılmayla beraber bir iç dönüşüm yaşamakta ve bu doğal olarak geleneksel sistem ve değerlerde ciddi çatlamalara yol açmaktadır. Dışarıya çok yansıtılmasa da bu durum Çine iç işlerinin yeniden organize etmek gibi tarihi bir yük getirmekte ve Çin'in bütün enerjisizini iç işlerine harcamasına yol açmaktadır. Özellikle ekonomik ve siyasi idare sisteminin tartışıldığı günümüzde Çin, temel olarak sahip olduğu üç sorunla yüzleşmeyi mümkün olduğunca ertelemeye çalışmaktadır: Tayvan, Tibet ve Doğu Türkistan sorunları. Çinli yöneticilerin dikkat dağılımı ve manipülasyon olarak kullanılabilecek bu üç soruna karşı yaklaşımları doğal olarak çok sert ve şiddet içerikli olmaktadır. Çin`in günümüzdeki uluslararası sisteme entegrasyonu devam ederse, Çin'in iç siyasi yapısında belirli bir dengeye ancak 15–20 yıllık süreçte gelebileceği ve ancak bu süreçten sonra Doğu Turkistanla beraber Tayvan ve Tibet meselesiyle ilgileneceği beklenilmelidir. Bu ilgilenme sorunları bir şekilde kalıcı çözüme kavuşturmak şeklinde olacaktır, ki bu bölgelerin tam entegrasyonundan bağımsızlığına kadar her opsiyonu içerisine barındırmaktadır. Bu açıdan bakılınca Doğu Türkistan meselesinde yakın gelecekte bir çözüm beklemek hayal gibi gözükmektedir. Fakat uluslararası toplum ve özellikle de İslam dünyasına bu tarihi süreçte son derece önemli bir rol düşmektedir. Sosyal ve bireysel özgüvenin azaldığı, eğitimsizliğin ve fakirliğin kendisini her geçen gün öne çıkardığı Doğu Türkistan bölgesi için bugün yapılabilecek en mantıklı/kalıcı çözüm sadece Doğu Türkistan’ın bağımsızlığı sloganı arkasına sığınmak değil, orta vadede sorunun nihai çözümüne katkı yapacak temel göstergeler üzerine çalışmaktır. Sivil Toplum örgütleri ve firmaların bölgede yapacakları projeler hem bölgedeki ‘özgüven’ ve ‘sosyal bilinci’ geliştirecek hem de orta vadede Çin'e karşı gücünü artıracaktır. Özellikle eğitim amaçlı yurtdışına çıkan birçok Uygur'un bir daha geri dönmedikleri göz önünde bulundurulduğunda, sivil toplum örgütlerinin bölgedeki yapacakları projeler daha da önemlidir. Yeni nesil liderlerin yetişmesi ve beyin göçünün engellenmesi bölge için hayati önem taşımaktadır. Ayrıca bölge hakkında bilgisizliğin ilgisizliğe yol açtığı günümüzde, Çin’in iç ve küresel konumu düşünüldüğünde, Sivil Toplum örgütlerinin Doğu Türkistan ile dünya kamuoyu arasında köprü olmaları acil bir zaruret olarak görülmelidir.

19 Şubat 2009
Medellin- Kolombiya