For my academic writings, please consult:
http://works.bepress.com/mehmetozkan/

February 9, 2009

GAZZE`DEN DÜNYAYA: YANKILAR VE YANSIMALAR

(From Gaza to the World: Repurcussions and Resonances)

Mehmet OZKAN

Perspektif, Subat 2009

Soğuk savaş sonrasında yaşanan iki savaş kadar Müslümanlar ve uluslararası düzen arasındaki ilişkiyi net bir şekilde özetleyen hiç birsey yoktur: 1990`ların başında yaşanan Bosna savaşı ve 22 gün sonunda nihayet sona eren 2009 Gazze savaşı. Bu iki savaşın Müslümanlar üzerinde bıraktığı etki anlaşılmadan oluşum surecinde olan yeni uluslararası sistem anlaşılamayacağı gibi, yine bu iki savaşın İslam dünyasında bıraktığı psikolojik ve sosyal yıkımı tamir etmeden Müslümanların dâhil olduğu bir uluslararası sistemi kurmak da neredeyse imkânsızdır. İslam dünyasının büyük güçlere, uluslararası örgütlere ve en önemlisi kendi liderlerine isyan ettiği ve onların meşruiyetini yeniden sorguladığı son Gazze savası hem uluslararası sistem açısından hem de İslam dünyasının kendi iç dinamiklerinde yol açacağı muhtemel yıkım ve arayışlar çerçevesinde özel bir önem arz etmektedir. Bu yazıda temel olarak Gazze savaşının küresel güçler, İslam dünyası ve Ortadoğu bölgesi açısından genel bir değerlendirmesi yapılacaktır.

Küresel açıdan Gazze savaşının ortaya çıkardığı temel öğe büyük güçlerin ve de uluslararası örgütlerin mesele İsrail olunca olaya tamamıyla duygusal yaklaştıkları ve bunun bir yansıması olarak da uluslararası sistemdeki mekanizmaların tıkanmasıdır. Son donemin şahin gücü Rusya sadece yaşanan bu insanlık dramını sessizce izlemeyi tercih ederken geleceğin supergücü olarak görülen Çin cılız bir açıklama ile olaya yaklaşmıştır. Avrupa Birliği donem başkanı Çek Cumhuriyetinin durumu İsrailin kendini savunması olarak gören açıklaması sadece Çek Cumhuriyetinin acemiliği ya da iş bilmezliğiyle izah edilemez. Bu aslında Avrupa Birliğinin Yahudilere karşı hala bir suçluluk psikolojisi ile hareket ettiğinin en kritik donemde bile barizce açığa çıkmasından başka birşey değildir. Küresel güç Amerika ve Asya’nın devlerinden olan Hindistan olayı teröre karşı savaş olarak görürken, Japonya ise klasik dünya olaylarına yönelik ilgisizliğini bir kez daha ortaya koymuştur. Gazze savaşı bir nevi dünyadaki tüm güç odaklarının yakın bir çıkarlarının olmadığı bir durumda nasıl davranacaklarını gösteren bir turnusol kağıdı görevini görmüştür. Uluslararası sistem acısından bu savaşın en temel çıktısı İslam dünyasının özellikle Bosna savaşından sonra zaten güvenini her gecen gün kaybettiği küresel sistem ve kurumlara olan güvenin en dibe vurmuş olmasıdır. Ki bu durum küresel bir düzen kurmayı hem zorlaştıracak hem de daha uzun bir süre belirsizliklerle boğuşacağımızın göstergesi olarak görülmelidir.

Gazze savaşı İslam dünyasının herhangi bir hayati konuda bile kendi kendine hareket edebilme yetisini yitirdiğinin bir göstergesi olarak tarihe geçecektir. Venezuela devlet başkanı Chavez`in bile İsrail ile diplomatik ilişkileri kestiği bir dönemde İslam dünyasından sadece cılız tepkiler ve hatta İsraile gizli destek imalarının basına yansıması İslam dünyasında uzun süredir var olan ‘sokak’ ve ‘saray’ arasındaki meşruiyet gerilimini hat safhaya çıkarmıştır. Sokaklarda binlerce insanın lanet okuduğu İsrail`e devlet kanadından hemen hiç bir tepkinin gelmemesi onların sadece güçsüzlüğüyle izah edilemez. Her ne kadar fikri olarak ne yapılması gerektiği konusunda kafalar karışık olsa da verilen tepkilerin bile Amerika ile ilişkileri gözeterek ortaya konması İslam dünyasının psikolojik zayıflığı yanında kendi hayati çıkarlarını bile korumadan aciz kaldığının göstergesidir. Sadece Türkiye`nin yoğun caba gösterdiği fakat sonuç alamadığı bu donemde Arap dünyasında yapılan gösterilerde ‘Erdoğan`a selam’ sloganlarının atılması aslında ‘liderlik kriz anında test edilir’ deyişinin Arap sokaklarında bulduğu yankının yansılamalarından başka birsey değildir. 57 üyesi bulunan İslam Konferansı Örgütü kınama açıklamalarının yanında birsey yapamadığı gibi, Arap Ligi kendi arasında görüş birliğine dahi varamamış ve Suudi Arabistan, Mısır ve Urdun gibi devletler Arap Ligi zirvesine katılmayı bile red etmiştir. Körfez İşbirliği Örgütü etkili bir açıklama yapmadığı gibi Katar dışındaki körfez devletleri de bu donemde daha çok sessiz kalmayı tercih etmişlerdir. Temel olarak Gazze savaşının ortaya çıkardığı nokta İslam dünyasının düşünülenden de zayıf olduğu ve kendi öz çıkarlarını bile savunmaktan aciz olduğudur. Ortaya çıkan başka bir nokta ise halk ile idareciler arasındaki uçurumun artık dayanılmaz bir safhaya geldiği ve bu durumun sosyal patlamalara yol açabileceğidir. Bu açıdan İslam dünyasındaki haklar nezdinde nasıl ki Bosna olayı hala hafızalardan silinmemiş ise Gazze olayı da benzer bir etkiyle insanların olaylara bakışını şekillendirmeye devam edecek ve birçok sosyal çıktılara yol açacaktır. Tüm bunların yanında Gazze savaşı Müslümanların dikkatini dış düşmanlara değil artık içerdekilere yöneltmiştir. Özellikle 11 Eylül olaylarından sonra ortaya çıkan ve daha çok Amerikan karşıtlığı olarak kendisini ifade eden öfke bu savaştan sonra artık içeriye ve de İslam dünyasındaki liderlere yönelecektir. Bu süreç yeni bir iç muhasebenin yollarını açacak ve yaklaşık sekiz yıldır Müslümanların dışarıya bakarak bir nevi nadasa bıraktıkları iç sorunlarıyla yeniden yüzleşmelerinin yolunu açacaktır. Hangi açıdan bakılırsa bakılsın Gazze savaşının yaşandığı dönemde Müslümanlar halklar Bosna savasındaki döneme nazaran çok daha güçlü ve etkilidirler. İslam dünyasında var olan yardım kuruluşlarından derneklere, araştırma merkezlerinden yeni yetişen iş adamlarına kadar İslam dünyasındaki sivil öğeler belirli bir birikime zaten sahip olup, Gazze savaşı bu birikimin yeniden nasıl ve ne şekilde degerlendirilebilecegiyle alakalı yeni tartışmaları ve stratejileri gündeme getirecektir.

Gazze savaşının kısa ve yakın vadede en büyük etkisi Ortadoğu bölgesinde hissedilecektir. Bunun bir sebebi savaşın bu bölgede olması ise diğer ve daha etkili sebebi savaşın ortaya çıkardığı gerçekler açısından bölgenin kaderini değiştirme gücüne sahip olmasıdır. Herşeyden önce Arap devletlerinin zayıflığını ortaya koymasının yanısıra aslında yıllardır var olan fakat bir türlü kendini ifade etmeyen Arap dünyasındaki ‘derin’ bölünmeyi de ortaya çıkarmıştır. Bu bölünme çeşitli zamanlarda kendini çeşitli şekilerde ifade etmiştir. Örneğin 1960`larda Nasser liderliğindeki Pan-Arabizme karsı İslamcılığı gündemde tutmaya çalışan Suudi Arabistan`in izlediği siyaset ya da 1980`larda bu defa Mısır ve Suudi Arabistan`in İran`a karşı izlediği yıkıcı siyaset yıllardır Arap dünyasında var olan ‘soğuk savaş’ın yansımalarıydı. Gazze savaşı sonrasında ise yine bu soğuk savaş kendisini acık ve net bir şekilde göstermiştir. Önceki dönemlerde çeşitli siyasi söylemlerle gizlenilen bu ayrışma son dönemde keskinleşmiş ve derinleşmiştir. Suudi Arabistan ve Mısır`ın Katar’ın başkenti Doha`da yapılan Arap Birliği toplantısına katılmamaları kendilerinin öncülük ettiği kurumlara bile artık sahip çıkmadıklarının bir göstergesi olmasının yanında artık ayrışmayı gizleyecek bir durumun olmadığının gostegesi olmuştur. Artık Arap dünyasındaki ayrışma bir nevi İsrail yanlıları ve karşıtları seklinde kendini göstermiştir. Özellikle savaş boyunca kilit bir konumda bulunan Mısır`ın Refahtaki sınır kapısını açmaması İslam dünyasında infial denilebilecek bir tepkiye yol açmış ve gündem bir anda İsrail`den Mısır`a dönmüştür. Hemen hemen her yerde yapılan protestolarda İsrail ile Mısır`ın yan yana gösterilerek protesto edilmesi ve bir nevi Mısır`ın da baş suçlu olduğunun vurgulanması ilginç bir not olarak tarihe geçecektir.

Ortadoğu acısında bu savaş Araplar arasındaki bölünmeyi keskinleştirmiş ve bölgede yeni gelişmelere de kapı aralamıştır. Özellikle Mısır`da bir grup üst düzey subayın Mübarek`i eğer İsrail ile işbirliğine devam etmesi halinde darbe yapacakları seklinde tehdit etmesi yanında yine bir grup askerin refah sınır kapısından içeri giren Filistinlileri engelleme görevini red etmeleri sosyal düzeyde yaşanan infialin bürokrasi düzeyine de yansıması olarak görülmelidir. Yine aynı şekilde hemen hemen hiç bir şekilde Mısırda İsrail`e karsı protesto gösterisi yapılmasına izin verilmemesi Hüsnü Mübarek ve diğerlerinin küçük bir protesto eyleminin rejimin yıkılmasıyla sonuçlanacağından korkmasından kaynaklanmaktadır. Her ne kadar 22 gün suren savaş şimdilik sona ermiş olsa da Ortadoğu bölgesi açısından iki temel sonuca yol açacaktır. Mısır`ın iç dinamiklerini harekete geçirmesi dolayısıyla Mısır iç siyasetini karıştırması kuvvetle muhtemel olan bir durum ortaya çıkarmasının yanısıra 2006 yılından beri Filistin meselesinde yaşanan açmazı da sona erdirmek için ümietleri yeniden yeşertmiştir. Özellikle son bir kaç yıldır Gazze`nin zaten açık bir hapishane olduğu dikkate alındığında taşların yerinden savaşla bile olsa oynatılması yeni ümitlerle beraber riskleri de beraberinde getirecektir. Sürecin risklerinin miminize edilerek ufukların yeşertilmesi süreci yönlendirecek aktörlerin zamanla alacağı pozisyonla alakalı olup zaman gösterecektir.


18 Ocak 2009
İstanbul- Türkiye